13 Ekim 2025 - Pazartesi

“Sağlıkta Şiddeti Konuşuyoruz da... Peki, Hastaya Yapılan Şiddet Ne Ol

81 Düzce Haber köşe yazarı Serdar Demirbilek “Sağlıkta Şiddeti Konuşuyoruz da... Peki, Hastaya Yapılan Şiddet Ne Olacak?” başlıklı ilk köşe yazısını yayımladı.

Yazar - Serdar Demirbilek
Okuma Süresi: 5 dk.
Serdar Demirbilek

Serdar Demirbilek

-
Google News

Her gün televizyonlarda, ekranlarda, sosyal medyada “sağlıkta şiddet” başlığı altında haberler izliyoruz. Doktora, hemşireye, sağlık çalışanına yönelik her olumsuz davranış hepimizin yüreğini burkuyor. Ancak hiç kimse şu soruyu sormuyor:
Peki, hastaya yapılan şiddet ne olacak?
Üstelik bu şiddet bazen bir sözle değil, gösterilmeyen ilgiyle, geciken müdahaleyle, takip edilmeyen bir dosyayla gerçekleşiyor.

16 Ekim günü eşimle birlikte Düzce Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne başvurduk. Saat 16.15’te muayene olduk. Doktor Hanım tansiyon nedeniyle gözlem odasında serum uygulanmasını söyledi.
Evrakı alıp gözlem odasındaki genç hemşireye teslim ettik, sessiz ve sakin bir ortamda beklemeye başladık. Acilde olağanüstü bir yoğunluk yoktu. Saat 16.44’te tahlil sonuçları çıktı. Ancak biz hâlâ bekliyorduk.

Tam 45 dakika sonra hemşireye gidip sordum:
“Herhangi bir işlem yapılacak mı?”
Aldığım cevap şu oldu:

> “Yapılması gereken bir şey varsa yapmışızdır.”

 

Ne bir kontrol, ne bir ilgi...
Evrakı alıp tekrar doktor hanıma gittim.
Doktor, “500 cc serum verilecekti, verilmedi mi?” diye sordu.
“Hayır, hiçbir işlem yapılmadı” dedim.
Geri dönüp durumu hemşireye söyledim. Cevap aynıydı:

> “Yapmışızdır o zaman.”

 

Dakikalar ilerliyordu. Evrakı masanın üstüne görünür şekilde bıraktım. 50. dakikada hemşire bir telefon görüşmesi yaptı ve diğer personelleri çağırdı. 56. dakikada iki genç erkek hemşire geldi. Durumu anlattım. Onların müdahalesiyle tam 1 saat sonra serum takıldı. Serum 20 dakika sürdü, bittikten sonra çıkarıldı.
Sonra “Ne yapalım?” diye sordum.
“Sonuçları doktor hanıma gösterin” dediler.

Tahlil sonuçlarının 16:44:59’da çıktığını öğrendim.
Doktoru aradım, yoktu. Sarı alanda sordum, “Kendi doktorunuz bakmalı” dediler.
Gözlem odasına döndüm, “Biraz önce buradaydı” cevabı aldım.
Tekrar sarı alana geçtim, göremedim.
Bir personel, “Yemeğe gitti” dedi.

Eşimle birlikte beklemeye başladık.
Saat 18.50 olduğunda, yani neredeyse üç saat sonra hâlâ doktor ortada yoktu.
Travma alanına, sarı alana, gözleme tekrar sorduk.
Kimse görmemişti.

Sonunda beklemekten vazgeçtik.
Durumu anlatarak, eşimin kolundaki kelebek iğnenin çıkarılmasını rica ettim.
Personel kibarca çıkardı. Eve döndük.

Saat 21.03’te telefon çaldı.
Düzce Devlet Hastanesi’nden bir görevli eşimi arayıp “Doktor hanım sizi görmek istiyor” dedi.
Ne olur ne olmaz diye geri döndük.

Eczane kısmından dosya getirildi.
Doktor hanım,

> “Ben sizi taburcu etmedim, neden gittiniz?” dedi.

 

Durumu anlattık. Aradığımızı, kimsenin nerede olduğunu bilmediğini söyledik.
Ama doktor ısrarla “Ben buradaydım” dedi.
Kan sonuçlarına baktı, “Riskli bir durum yok, hâlâ şikayetiniz var mı?” diye sordu.
Eşim “Baş ağrım var ama istemiyorum” dedi.
Ve çıktık. Peki ya bu bir “tesadüf” olmasaydı? Peki bu tedavisiz geçen bir saat içinde eşime bir şey olsaydı, bunun hesabını kim verecekti? Kim sorumluydu? Henüz göreve yeni başlamış pratisyen hekim mi? Tek başına bırakılmış acemi hemşire mi? O personellerin doğru yönlendirilmesinden sorumlu ama masasında oturmayı tercih eden uzman doktorlar mı? Yoksa bu sistemin denetimini sadece “imza atmak” ve “ziyaret etmek” sanan yöneticiler mi? Bugün Türkiye’de sağlıkta şiddetin sebeplerini sadece “hasta saldırganlığına” bağlamak kolay. Asıl zorluk, vatandaşın çaresizliğini, hizmet alamayışını, önemsizleştirilişini görmekte. Hasta, “rica ediyorum, ilgilenin” dediğinde duvar gibi bir sessizlikle karşılaşıyorsa, Evrak masada unutuluyor, serum 1 saat gecikiyorsa, Doktor yemeğe gidip dönmüyor ve kimse nerede olduğunu bilmiyorsa, Bunun adı sistemdir. Ve bu sistemde yaşanan ihmalin adı da “beyaz şiddet”tir. --- Sorumluluk kime ait? Düzce Devlet Hastanesi yönetimine, Başhekimliğe, İl Sağlık Müdürlüğü’ne ve Valiliğe açık çağrımdır: Bu şehirde insanlar sadece “yaşamak” için değil, “ilgi görmek” için de hastaneye gidiyor. Sağlık hizmeti bir lütuf değil, anayasal haktır. Vatandaşın canını emanet ettiği bu sistemde, “acemi personel” sahada yalnız bırakılıyorsa, “denetim” sadece kâğıt üzerinde yapılıyorsa, “hastaya yaklaşım” empati yerine ezberle yürütülüyorsa, O koltuklar halka değil, sadece unvana hizmet ediyor demektir. Sayın İl Sağlık Müdürü ve Sayın Başhekim, Kendinize şu soruyu sorun: Eğer bu olay sizin eşinizin başına gelseydi, siz ne hissederdiniz? Bu ülkenin hastanelerine polis değil, vicdan ve denetim gerekiyor. Yoksa bir gün, sağlıkta şiddeti değil, şiddete dönüşen çaresizliği konuşacağız. --- Vatandaşa hizmet etmeyenin koltuğu haramdır. Bu cümle slogan değil, Sağlık sisteminin yeniden insanlaşması için bir gerçektir. --- İ. Serdar Demirbilek

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.