29 Ekim 2025 - Çarşamba

Altın Değil, Vicdan Kazısı: Osmanlı’dan Bugüne Define Arama Hikâyesi

81 Düzce Haber köşe yazarı Doç. Dr. İlhan Gök "Altın Değil, Vicdan Kazısı: Osmanlı’dan Bugüne Define Arama Hikâyesi" başlıklı köşe yazısını yayımladı.

Yazar - Doç. Dr. İlhan Gök
Okuma Süresi: 6 dk.
Doç. Dr. İlhan Gök

Doç. Dr. İlhan Gök

-
Google News

“Define aramak, yalnızca bir zenginlik arayışı değil; devletin kültürel mirasa yaklaşımını ve toplumun geçmişle kurduğu ilişkiyi yansıtan tarihsel bir olgudur.”

Anadolu insanının hayal dünyasında define hikâyeleri kadar köklü az şey vardır.
Yüzyıllardır anlatılan “altın küpü”, “yer altı hazinesi” gibi efsaneler, halkın hem merakını hem de umut duygusunu beslemiştir. Bu hikâyeler çoğu zaman bir gecede zengin olma hayaliyle başlar, ama çoğu zaman da toprakta son bulan bir hayal kırıklığıyla biter. Çünkü Anadolu toprağı, sadece altın değil; medeniyet, tarih ve hafıza barındırır.

Define arayışı, bu topraklarda yalnızca bireysel bir heves değil, tarih boyunca devletin de ilgi alanına girmiş bir faaliyettir. Osmanlı arşivlerine baktığımızda, define arama işinin sıkı denetime tabi tutulduğunu görürüz. 19. yüzyılda artan define söylentileri ve kazı girişimleri karşısında devlet, bu işi düzenlemek için çeşitli yasal tedbirler almıştır. Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde bulunan AMKT 111/50 numaralı belgede, “Dersaadet civarında bazı mahallelerde define bulunduğunu iddia eden bir kişiye izin verilmesi ve yanına bir memur tayini” ifadeleri yer alır. Bu basit satırlar bile Osmanlı’nın definecilik konusundaki tutumunu açıkça ortaya koyar. Devlet, define arayışını tamamen yasaklamamış, ama mutlaka kendi denetiminde tutmuştur.

Yani kazma vurmak serbesttir, ama devletin gözetimi olmadan değil. Bir kişi kendi başına kazıya kalkıştığında, yalnızca toprağı değil, aynı zamanda devletin düzenini de ihlal etmiş olurdu.

Benzer şekilde Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde bulunan AMKT.NZD 251/98 numaralı diğer belgede, “Define aramak için ruhsat verilen şahsın, izin sınırlarını aşarak ağaçları kestiği ve çevreye zarar verdiği” kayıt altına alınmıştır. Bu kayıt, Osmanlı idaresinin sadece defineye değil, çevreye ve doğaya karşı da sorumluluk hissettiğini gösterir. Definecinin amacı ne olursa olsun, kazı yapılan yerin güvenliği, çevre düzeni ve toplum huzuru korunmak zorundaydı.

Bu yaklaşım, Osmanlı’nın defineciliği bir “suç” değil, “kontrollü bir faaliyet” olarak gördüğünü gösterir. Devletin temel amacı hem kültürel varlıkları korumak hem de topraktan çıkan her şeyin kontrol altında tutulmasını sağlamaktı.

O dönemlerde bulunan değerli madenler veya antik eserler, yalnızca bireyin zenginliği değil, devletin de malı sayılırdı. Bu nedenle definecilik, bir yönüyle maliye meselesi, bir yönüyle kültürel miras meselesiydi.

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise bu anlayış, modern hukuk diliyle yeniden düzenlenmiştir.
Bugün yürürlükte olan Define Arama Yönetmeliği ve 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Osmanlı’dan devralınan bu denetim geleneğini sürdürür.

Hiç kimse kendi başına define arayamaz. Aramak isteyen kişi, valiliğe veya kaymakamlığa dilekçe verir, yerin tapu bilgilerini, kroki ve haritalarını sunar. İlgili müze müdürlüğü alanı inceler, arkeologlar rapor hazırlar. Eğer define aramaya izin verilirse, bu izin bir yıl geçerli olur; ancak fiili kazı süresi yalnızca bir aydır. Kazı, devletin gözetiminde yapılır; başında müze temsilcisi bulunur. Bulunan define, yine devletin gözetiminde değerlendirilir.

Eğer define devlet arazisinde bulunmuşsa, yarısı arayıcıya, yarısı devlete aittir. Özel mülkte bulunmuşsa, %40’ı arayıcıya, %10’u arazi sahibine, kalanı ise devlete kalır. Bu paylaşım modeli, aslında Osmanlı döneminden beri devam eden “devlet denetimi – şahıs hakkı” dengesinin çağdaş yansımasıdır. Ancak bir fark vardır. Bugün definecilik, sadece ruhsat almakla değil, aynı zamanda bilimsel denetimle de bağlıdır.

Kazı sırasında arkeologlar, müze uzmanları ve kültür varlıkları kurulları devreye girer. Bu, toprağın altındaki tarihî katmanların tahrip edilmemesini sağlar. Osmanlı döneminde “yanına memur tayin edilmesi” uygulaması, bugün “müze denetimi” adı altında sürmektedir. Devletin refleksi aynı kalmıştır: Kontrol, koruma ve kayıt.

Elbette her defineci bu kurallara uymuyor.

Bugün Anadolu’nun pek çok yerinde gece yarısı gizlice kazı yapan, metal dedektörlerle dolaşan defineciler görmek mümkün.

Oysa 2863 Sayılı Kanun bu tür izinsiz faaliyetleri açıkça suç sayıyor. İzinsiz kazı yapanlar iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Eğer kazı kültür varlıklarının bulunduğu bölgede yapılıyorsa, ceza artar. Kültür varlıklarını yurt dışına kaçırma amacı taşıyorsa, ceza iki katına kadar çıkar. Yani bugünün definecisi, geçmişin ruhsat sınırını aşan definecisinden farklı değildir: ikisi de sonunda devletle karşı karşıya kalır.

Bu durum, define arayışının sadece yasal değil, aynı zamanda zihinsel bir mesele olduğunu gösteriyor.
Bir toplum, geçmişiyle nasıl ilişki kuruyorsa defineye de öyle bakar. Bir kısmı için define, “atadan kalan hazine”dir; bir kısmı içinse “ülkenin tarihini koruma sorumluluğu”dur. Osmanlı’da defineciliğe getirilen izinli, kontrollü sistem; bugün modern hukukla devam eden koruma bilincinin temellerini oluşturmuştur.

Bugün definecilik, kazma kürekle değil, bilinçle yapılır. Gerçek define, toprağın altında değil, o toprağı koruyan insanların vicdanındadır. Osmanlı’da memur nezaretinde kazılan toprak, bugün müze uzmanının gözetimindedir. Devletin bakışı değişmemiştir: “Kültür mirası, milletin ortak malıdır.”

Belki de artık şu soruyu sormalıyız: Defineyi bulmak mı, yoksa onu korumayı bilmek mi daha büyük zenginliktir?
Çünkü toprak, altını saklar ama vicdanı hatırlar. Gerçek define, geçmişin değerini bilen ve onu geleceğe taşıyabilen toplumların kalbinde gizlidir.

 

#
Yorumlar (2)
Asiye
30.10.2025 21:58
Değerli Doçent Doktor İlhan Gök Hocam sayenizde yine bilgilendik, teşekkür ediyorum ☺️
Ali Asaf
30.10.2025 19:00
Çok güzel bir yazı olmuş kaleminiz keskin olsun yeni yazılarınızı 4 gözle bekliyoruz
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.