KELKİT’TEN GELEN SES: OSMANLI’NIN TAŞRASINDA BİR ADALET ARAYIŞI VE YAN
81 Düzce Haber köşe yazarı Doç. Dr. İlhan Gök KELKİT’TEN GELEN SES: OSMANLI’NIN TAŞRASINDA BİR ADALET ARAYIŞI VE YANSIMALARI başlıklı yazısını yayımladı.

Doç. Dr. İlhan Gök
-Bir şehir düşünün: Tarihiyle, coğrafyasıyla, konumuyla arafta kalan veyahut bir seçim yapmak zorunda olan… Coğrafya kader midir? sorusunu her defasında akıllara getiren ancak kısır bir döngü içinde kalmasına da sebep olan bir tartışma. Bu köşe yazımızın konusu Çoğrafya’nın idari anlamda bir yerin kaderini belirlemesine rağmen bölgede yaşayanların da inadına tarihe not düşüren önemli bir irade koymalarının hikayesi. Burada şunu da vurgulamanın elzem olduğunu ifade etmekte yarar vardır. Bir şehrin, bir toplumun düşünce ve tepkileri dönemine göre şekillenmektedir. İşte tam da bu duruma uyan bir hikaye karşımızda duruyor. Gümüşhane’nin en büyük ilçesi olan Kelkit’in ve Kelkit halkının hikayesi. 31 Mart 1809 tarihli Darphane-i Amireye yazılan bir dilekçede Kelkit’in 19. Yüzyılın idari ve ekonomik yapısı hakkında bilgi verilmesinin yanı sıra halkın kendisine karşı yapılan zulme karşı koyduğu iradeyi ve adalet arama hikayesini göstermesi açısından son derece önemlidir. Merkeze bir hayli uzak olan Kelkit’ten gelen bir ses: Osmanlı taşrasında adalet arayışına önemli bir örnek “Erzurum valisinin Kelkit ahalisine karşı zulmü”. Buradan şunu da belirtmek gerekir. 1809 tarihli şikayette mevzu bahis Erzurum valisinin görevini kötüye kullanmasıyla ilgili olup Erzurum halkıyla hiçbir ilgisi yoktur. Kaldı ki eyalet valilerinin ve diğer yöneticilerin halka yapmış olduğu zulümlerle ilgili olarak başkente kadar yansıyan yüzlerce ve hatta binlerce şikayet örnekleri vardır. Osmanlı Arşivinde bulunan eyalet ahkam ve şikayet defterlerindeki hükümlerin önemli bir yekunu da bu tür örneklerle doludur.
Şikâyet konusuna geçmeden Kelkit tarihi hakkında bilgi vermek konunun daha sarih bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır. Kelkit ve havalisiyle ilgili ilk kayıtlar MÖ. 3000’lere kadar dayanmaktadır. Bölge, Osmanlı hakimiyetine kadar, Asurlar, Hititler, İskitler, Medler, Persler, Roma ve Pontus ve Doğu Roma (Bizans) idaresinde kalmıştır. 1071 tarihinde ise Doğu Roma yani Bizans hakimiyetinde bulunan bölge Alpaslan’ın Malazgirt zaferinden sonra bölgeye gönderdiği Mengücek Bey tarafından fethedilmiştir. Kelkit ve çevresi, Mengüceklerden Osmanlı hakimiyetine kadar Eretna, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Timur mücadelesi altında kalmıştır. Fatihin 1461’de Trabzon’u fethinden sonra Yavuz Sultan Selim şehzadeliği esnasında Bayburt-Erzican ve Kelkit Osmanlı idaresine girmiş ve Kelkit, Bayburt sancağına bağlanmıştır. 1535 tarihinde Erzurum eyaleti kurulana kadar Kelkit Kazası Bayburt sancağına bağlı olarak Diyarbekir eyaleti içinde kalmıştır. 1535’te Erzurum eyaletinin ihdasıyla Kelkit bir kaza olarak Erzurum’a bağlanmıştır. 19. yüzyılda ise Kelkit’in idari yapısında bazı değişiklikler meydana gelmiş; bazen Trabzon eyaletine bağlı Gümüşhane’ye bazen de Erzurum eyaletine bağlı Bayburt’a bağlanmıştır. Burada şunu da unutmamak gerekir burada Kelkit’in hangi sancağa bağlanacağı konusunda halkın 1809 tarihinde haksız vergi taleplerinden dolayı şikayetleri gibi bölgenin önde gelen kişilerin de propagandaları da etkili olmuştur. Bir yerin idari anlamda sürekli başka yere bağlanması meselesinin sadece Kelkit kazasının bir meselesi olmadığını da belirtmek yerinde olacaktır. Kelkit gibi aynı zamanda şuan ki ismi Akkuş olan ve bir zamanlar Sivas eyaletinin nahiyesi olan Karakuş’un da kaderi aynı olmuştur. Hatta bu tür sorunların günümüzde de devam ettiğini yakın zamanda Kürtün’ün Üçtaş ve Günyüzü köylerinin Giresun Doğankent’e bağlanmasından görebilmekteyiz. Hulasa 19. Yüzyılda Osmanlı taşra idaresi yapısındaki bazı değişikliklere birçok örnek verilebilir.
Konumu ve coğrafyası açısından son derece önemli bir kaza olan Kelkit’in idari yapısının yanında mali olarak Hatice Sultan’ın malikanesi olduğunu anlaşılmaktadır. Malikane Osmanlı devletinde toprağın tasarruf şekillerinden biridir. Konunun anlaşılabilmesi için malikane nedir sorusuna cevap vermek gerekir. Osmanlı, toprakları miri, vakıf, mülk topraklar olarak tasnif etmiştir ve bunların büyük bir kısmı miri yani develete ait topraklardır. Devlete ait olan bu topraklar halka kiraya verilir, halk da bunun karşılığında timar sahibine elde ettiği üründen belirli oranda vergi verirdi. 17. Yüzyıldan itibaren timar topraklarının bir kısmı iltizam, malikane, mukataa şeklinde yeniden düzenlenmiştir. İşte Kelkit’te ki toprakların geliri malikane olarak Hatice Sultanın tasarrufundadır. Ancak buna rağmen 1809 tarihli şikayete göre Erzurum valileri zaman içinde burayı adeta bir gelir kaynağına çevirmiş, zahire adı altında hububat, kudumiye adı altında geçit ücreti, delil ve tüfekçi neferler için başka başka adlarla halktan paralar toplamayı adet haline getirmiştir. Bunun üzerine Kelkit ahalisi şikayette bulunmuş ve Hatice Sultan’ın kethühası Mustafa Reşit Efendi’nin vekili Divan hocalarından Seyyit Abdurrahman Beyi Darbhane-i Amire’ye hitaben bir kıta takrir sunmuştur. Darbhane’ye yazılan “..Kelkid kazası memerr ü ma‘ber-i tarîk-i cadde olduğundan yalnız menzil masarafıyla Erzurum valilerine kadimi veçhiyle mâhiye ellişer guruş virilmeğin bundan akdem Erzurum kaleminden ifraz ve malikane kayd olunmuş ise de Erzurum valileri tarafından zahire baha ve kudumiye namıyla külliyetlü meblağ tahsil ve delil ve tüfenkçi neferatı dahi rencide ve taaddiden hali olmaduğundan…” takrirdeki şu şekildeki ifadeden Erzurum valilerinin Kelkit ahalisinden haksız yere istedikleri vergilerden bahsedilmektedir. Bu belgede ayrıca Kelkit kazanının menzil masrafını karşıladığı ve bundan öncede 6 köyün Gümüşhane’ye bağlandığı bu köylerin menzil masraflarının Kelkit ahalisinin sırtına bindiği, ahalinin perişan ve konaklama sisteminin çöktüğü ifade edilmektedir.
Belgenin devamında “Erzurum Valilerinin kadimi muayyen mahiye ve imdad-ı hazariye ve seferiyeleri vakt-i zamanıyla eda ve kaza-i mezburun menzil masarıfı her ne ise kemakan idare ve rüyet olunmak beher kıyyesi ikişer pareden senevî yirmi beş bin vukiyye kömürün icab iden bin iki yüz elli guruş bedeli beher sene vaktiyle Gümüşhane ümenasına eda ve teslim olunmak üzere kaza-i mezbur vech-i muharrer üzere Gümüşhane’ye rabt ve ilhak olunup merbutan-ı saire misillü kaffe-i mezalim-i taaddiyattan himayet ü siyanet olunmak üzere merbutiyetini havi kaza-i mezbure naibine ve voyvodasına hitaben” şeklindeki ifadelerden Erzurum valilerine belirlenmiş olan aylık maaşları ve sefer desteği yine verilmesi; ancak Kelkit kazası, Gümüşhane’ye bağlanmalı ve menzil masrafları yılda 25 bin kuruş olarak sürdürülmesi, Gümüşhane'deki madenler için ise her yıl 25 bin okka kömür sağlanmalı, bu kömürün bedeli (1.250 kuruş), kömürün okkası 2 paradan hesaplanarak Gümüşhane eminine sermaye olarak verilmesi gerektiği belirtilmektedir. Son olarak belgede Kelkit’in, Gümüşhane’ye bağlanması, halkın da keyfi vergilerden ve baskılardan korunması ve Gümüşhane emini, Kelkit naibi (kadı vekili) ve voyvodasına hitaben emirler gönderilmesi emredilmiştir.
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, coğrafi olarak stratejik bir geçiş noktasında yer alan ve merkeze oldukça uzak bir konumda bulunan Kelkit kazası, 19. yüzyılda karşılaştığı idari ve mali sorunları merkeze iletmiş; bu sorunların çözümüne yönelik olarak alınan karar neticesinde Erzurum’dan ayrılarak Gümüşhane’ye bağlanmıştır.
Gümüşhane,Kelkit,Erzurum Valisi,Şikayet,Hatice Sultan,Darbhane-i Amire.