dini sohbetler sohbet islami sohbet muzik indir cinsel sohbet omegle tv türk sohbet islami sohbet maltepe escort ataşehir escort kartal escort baskılı poşet sakarya escort yeni bahis siteleri maltepe escort pendik escort kadıköy escort escort ataşehir escort emlak seviye 5 anadolu yakası escort maltepe escort tıkanıklık açma fiyatları
08 Mart 2025 - Cumartesi

DÜZCE ERMENİLERİNİN İZİNDE: BİR TOPLUMUN KISA HİKÂYESİ

81 Düzce Haber köşe yazarı Doç. Dr. fatih Özçelik "DÜZCE ERMENİLERİNİN İZİNDE: BİR TOPLUMUN KISA HİKÂYESİ" başlıklı yazısını paylaştı

Yazar - Doç.Dr. Fatih Özçelik
Okuma Süresi: 12 dk.
Doç.Dr. Fatih Özçelik

Doç.Dr. Fatih Özçelik

-
Google News

1850’li yıllardan önce, Düzce’de bir Ermeni iskânı olduğuna dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Osmanlı Devleti’nin idari ve nüfus yapısını tespit etmek amacıyla gerçekleştirdiği 1831 tarihli ilk resmi nüfus sayımı, Düzce’de yerleşik gayrimüslim nüfusun olmadığını göstermektedir. Bu durum, o dönemde Düzce’nin ağırlıklı olarak Müslüman topluluklar tarafından iskân edildiğini ve dini açıdan homojen bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Osmanlı Devleti'nin ekonomik dönüşümü ve bölgesel ticaret ağlarının genişlemesiyle birlikte, Düzce’nin ticari bir cazibe merkezi hâline gelmesi, farklı etnik ve dini toplulukların buraya göç etmesine zemin hazırlamıştır. Bu dönemde özellikle Ermeniler, ticaret ve zanaat alanındaki yetkinlikleriyle öne çıkan topluluklardan biri olarak, Düzce’de yaşam kurmaya başlamışlardır. Ancak, şehre yerleşen Ermeni nüfusu hiçbir zaman büyük ölçekli bir mahalle oluşturacak kadar yoğun olmamış, daha çok bireysel veya küçük aile grupları halinde Düzce’ye göç etmişlerdir.

Düzce’nin ilk Ermeni sakinlerinin büyük çoğunluğu, yakın bölgedeki Bolu’dan gelmişlerdir. Buraya yerleştiklerinde, Osmanlı şehir yapısına uygun olarak, ayrı bir mahalle oluşturmak yerine, Müslüman nüfusla iç içe bir yaşam sürdürmeyi tercih etmişlerdir. Özellikle Cedidiye Mahallesi, Düzce’deki Ermenilerin en yoğun olarak yaşadığı yerleşim bölgesi olmuştur. Burada ticaret, el sanatları ve marangozluk gibi mesleklerle uğraşarak toplumsal hayata katılmışlar, aynı zamanda bölgedeki Müslüman nüfusla kültürel ve ekonomik etkileşim içinde bulunmuşlardır.

 Bu dönemde Düzce’deki Ermeniler genelde tütün ticareti ile uğraşıyorlardı.  Bunun yanında bakkal, uncu, terzi, manifaturacı, kuyumcu gibi meslekleri icra edenler de vardı.  Aralarında Eğinli (Erzincan’ın Kemaliye ilçesi) olan Ermeniler ise çerçilik yapıyorlardı. Bu gezici Ermeni Esnaflar, at sırtında manifatura malzemeleri ile ufak tefek tuhafiye eşyalarını köy köy, mahalle mahalle dolaşarak satıyorlardı. 1900 yılların başlarına gelindiğinde ise Ermenilerin Düzce ekonomisinde hatırı sayılır bir ağırlığı söz konusudur. Düzce Ermenileri ile ilgili bu zamana kadar yapılmış en kapsamlı çalışma; 2017 yılında 3. Düzce’de Tarih, Kültür ve Sanat Sempozyumu’nda Sayın Nejat Özsoy’un sunduğu “Düzce: Sefine-i Nuh’un Ermenileri” adlı uzun tebliğdir. Sayın Özsoy’un bu çalışması sayesinde Düzce Ermenileri ile ilgili bir çok yeni bilgiye sahip olduk.        

 

Düzce’de Ermenilerin mahalle oluşturacak nüfusa ulaşmaları, II. Meşrutiyet sonrasına, yani 20. yüzyılın başlarına denk gelmektedir. Daha önce bireysel ya da küçük aileler hâlinde Düzce’ye yerleşen Ermeniler, ancak bu dönemde nüfus bakımından kayda değer bir yoğunluğa ulaşmışlardır. Bu gelişmenin arka planında, 1878 Berlin Antlaşması sonrasında Osmanlı Devleti'nde yaşanan siyasi ve toplumsal olaylar önemli bir rol oynamaktadır. Antlaşma ile büyük Avrupa devletleri, Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler için birtakım ıslahat taleplerini Osmanlı yönetimine dayatmış, ancak bu durum Ermeni toplumunda farklı tepkilere yol açmıştır. Özellikle Doğu Anadolu'daki bazı Ermeni grupları, Rusya, İngiltere ve Fransa’nın teşvikleriyle bağımsız bir Ermeni devleti kurma amacıyla ayaklanmalar başlatmışlardır. Bu isyanlar Osmanlı yönetimi açısından büyük bir güvenlik riski oluştururken, aynı zamanda Anadolu’nun farklı bölgelerindeki Ermeniler üzerinde de etkiler bırakmıştır.

 

Doğu’daki bu kargaşa ortamından memnun olmayan bazı Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin denetimi altında ya da kendi istekleriyle batıdaki daha güvenli şehirlere göç etmeye başlamışlardır. Bu süreçte, Osmanlı yönetimi de bazı bölücü ve isyanlara karışan Ermenileri devlet tasarrufuyla batıya göç ettirmiştir. İşte bu göç dalgası sırasında, Düzce de Ermenilerin yerleştiği şehirlerden biri olmuştur.

 

Düzce’de Ermeni varlığının kurumsallaşması ve bir mahalle oluşturma girişimi, 1910 yılında somut bir şekilde ortaya çıkmıştır. O dönemde Cedidiye Mahallesi'nde yaşayan ve Düzce’de ticari faaliyetlerde bulunan, aslen Bolulu olan Agop Portakalyan, Ermeni toplumu adına Osmanlı yönetimine resmi bir başvuruda bulunmuştur. Portakalyan, Düzce’nin Akpınar Köyü ile Asar Deresi arasındaki “seksen sekiz atik dönüm malûmu’1-hudûd” olarak kaydedilen arazide bir Ermeni mahallesi kurma izni talep etmiştir. Bu talep, Ermenilerin Düzce’de artık geçici veya dağınık bir nüfus olmaktan çıkıp, kalıcı bir yerleşim yeri oluşturma isteğinin açık bir göstergesiydi.

 Bu yeni mahalle, hem şehir içinde dağınık halde yaşayan yerel Ermenilerin hem de Doğu Anadolu’dan göç eden Ermenilerin ortak yaşam alanı olarak tasarlanmıştı. Böylece, uzun süredir Cedidiye Mahallesi ve diğer bölgelerde bireysel ya da küçük topluluklar halinde yaşayan Ermeniler, artık daha düzenli ve sosyal dayanışma içinde bir mahalle yapısına kavuşacaklardı. Bu süreçte, Sadrazamlık makamı, Düzce Kaymakamlığı, Bolu Mutasarrıflığı ve Dâhiliye Nezareti arasında yapılan yazışmalar sonucunda, Osmanlı yönetimi Düzce’de bir Ermeni mahallesi kurulmasına resmî olarak müsaade etmiştir. Bu kararın ardından, öncelikli olarak mahallenin güvenliği ve düzeni sağlanmak amacıyla bir karakol inşa edilmiştir. Bunun yanı sıra, şehir dışından gelen misafirler ve tüccarlar için bir otel yapılmış, böylece mahalle sadece bir yerleşim alanı değil, aynı zamanda ticari ve sosyal bir merkez hâline gelmeye başlamıştır.

Ermeniler, bu yeni yerleşim bölgesine "İcâdiye" adını vermiş ve kısa sürede burayı Düzce’nin en modern yerleşim yeri hâline getirmişlerdir. Yeni mahalle, günümüzde Fevzi Çakmak Mahallesi sınırları içinde bulunan Şehit Sadık Sokağı’ndan başlayarak Düzce Adliyesi’ne kadar uzanan bölgeyi kapsamaktaydı. Mahallenin tam ortasından geçen Bolu Caddesi, yerleşimi Doğu-Batı yönünde ikiye ayırmaktaydı.

İcâdiye Mahallesi’ndeki yapılar, dönemin geleneksel Osmanlı mimarisinden farklı olarak Batı tarzında inşa edilmişti. Büyük bahçeler içinde yükselen bu evler, estetik tasarımları, geniş iç mekânları ve şehir planlamasına uygun şekilde konumlandırılmalarıyla dikkat çekiyordu. Bu durum, mahallenin modern bir kimlik kazanmasını sağlarken, aynı zamanda dönemin Batılı şehircilik anlayışının da bir yansıması olarak değerlendirilebilecek bir dönüşüm sürecini simgelemekteydi.

           

Dönemin tanınmış gazetecilerinden, Tanin Gazetesi’nin ünlü yazarlarından Ahmet Şerif Bey, 1913 yılında Anadolu’yu okuyucularına tanıtmak amacıyla uzun bir seyahate çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde modernleşme ve şehircilik faaliyetleri hız kazanırken, Ahmet Şerif Bey de bu değişim sürecini yerinde gözlemleyip aktarmak istemiştir. Bu kapsamda, Anadolu’nun çeşitli şehirlerini dolaşan Ahmet Şerif Bey, Düzce’ye de uğramış ve buradaki ekonomik ve sosyal yapıyı dikkatle incelemiştir. Düzce ziyaretinde özellikle imar faaliyetlerinin yeni başladığı İcâdiye Mahallesi’ne büyük bir ilgi göstermiştir. Daha önce şehirde dağınık hâlde yaşayan Ermenilerin, Osmanlı yönetiminin izniyle burada yeni bir mahalle inşa ettiklerini ve burayı Düzce’nin en modern yerleşim alanlarından biri hâline getirdiklerini gözlemlemiştir. Ahmet Şerif Bey, Ermenilerin bu mahalledeki faaliyetleri hakkında şu değerlendirmelerde bulunmuştur:

     Düzce’de yeni yerleşmeye uğraşıyorlar. Ticarette iyi bir yerleri bulunduğu gibi, bunu ilerletmek için çok çalıştıkları görülüyor. Merkez kazayı gösteren cetvelde bir rakamıyla dolan İcâdiye Mahallesi, Ermeniler tarafından yeni yapılmaktadır. Mahalle, henüz yapılmamış ise de bugünkü temel ve esastan kasabanın en bayındır ve ileri yeri olacağı anlaşılıyor. Gerçekten, yapılan binalar, düzenli ve iyidir. Bu bitmemiş binalar arasında en güzellerini okul ve otel gibi kuruluşların meydana getirdiğini söylemeye, bilmem ki, gerek var mıdır. Şunu pek samimiyetle temenni ederiz ki, bu örnek, yüzlerce senedir, buralarda yaşayanlar için gereken bir örnek olsun.

           

            I. Dünya Savaşı esnasında, Osmanlı Devleti, çok cepheli bir savaşın içinde bulunurken iç güvenliği sağlamakta da ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Bu dönemde, özellikle Taşnak ve Hınçak gibi Ermeni milliyetçi örgütleri, Osmanlı ordusunun savaş hâlinde olmasını fırsat bilerek, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde isyanlar çıkarmış ve yerel yönetimlere karşı silahlı ayaklanmalara girişmişlerdir. Bu grupların temel amacı, Osmanlı topraklarında bağımsız bir Ermeni devleti kurmak ve bu doğrultuda Osmanlı yönetimini zayıflatmaktı. Özellikle Doğu Anadolu’da Rus ordusuyla iş birliği içinde hareket eden Ermeni çeteleri, Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurma girişimlerinde bulunmuş, sivil halka yönelik saldırılar düzenlemiş ve birçok şehirde karışıklık çıkarmıştır. Bu durum karşısında, Osmanlı yönetimi iç güvenliği sağlamak amacıyla 27 Mayıs 1915 tarihinde Tehcir Kanunu’nu yürürlüğe koymuştur. Bu kanun, savaş hâlinde Osmanlı Devleti'ne karşı faaliyetlerde bulunan Ermenilerin daha güvenli bölgelere sevk edilmesini öngörmekteydi.

Bolu ve Adapazarı gibi çevre bölgelerde bulunan Ermeniler gibi, Düzce’deki bazı Ermeni grupları da Osmanlı yönetimi tarafından “tehlikeli ve zararlı” faaliyetler içerisinde görülmüştür. Bu nedenle Düzce Ermenileri de zorunlu göçe tabi tutulmuştur. İcâdiye mahallesindeki Ermenilerde 1915’te önce Adapazarı’na sonra tren ile Anadolu içlerine yollanmıştır.

Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasının ardından, Osmanlı Devleti fiilen işgal sürecine girerken, daha önce tehcir edilen Ermenilerin büyük bir kısmı, yeniden Anadolu'ya dönme fırsatı elde etmiştir. Osmanlı Hükümeti’nin mütareke sonrası aldığı kararlar doğrultusunda, Düzce’deki Ermeniler de eski yaşadıkları topraklara dönmüş ve savaş öncesinde ellerinde bulunan mülklerine tekrar sahip olmuşlardır. Bu süreçte Osmanlı Devleti’nin siyasi otoritesi iyice zayıfladığı için, bölgede hem sosyal hem de siyasi anlamda ciddi değişimler yaşanmıştır.

Ancak Kurtuluş Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, Anadolu’da Millî Mücadele’yi destekleyenler ile karşı çıkanlar arasında büyük bir ayrışma yaşanmıştır. Düzce’deki bazı Ermeni grupları, Ankara’daki Millî Hükümet’e karşı tavır almış ve Millî Mücadele aleyhinde faaliyetlerde bulunmuştur. Bu dönemde, özellikle İstanbul Hükûmeti ve işgalci güçlerle yakın ilişkiler kurdukları, hatta isyanlara dolaylı ya da doğrudan destek verdikleri yönünde kayıtlar bulunmaktadır. 1920 yılında gerçekleşen II. Düzce Ayaklanması’nın hemen ardından, Ankara Hükümeti, bölgede güvenliği sağlamak amacıyla Düzce Ermenilerinin sürgün edilmesine karar vermiştir. Bu kapsamda, Düzce’de yaşayan Ermenilerin büyük çoğunluğu bölgeden çıkarılmıştır.

 

Cumhuriyet’in ilanından sonra ise, Osmanlı’nın çok kültürlü yapısından Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet anlayışına geçiş sürecinde, bazı Ermeniler Düzce’ye geri dönmüş ve Cumhuriyet vatandaşı olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Ancak geri dönenlerin sayısı oldukça azdı ve bölgedeki Ermeni nüfusu, Osmanlı dönemine kıyasla ciddi oranda azalmıştı. Bu süreçte, birçok Düzce Ermenisi yurt dışına göç etmeyi tercih etti. Göç edenlerin önemli bir kısmı Amerika Birleşik Devletleri’ne, özellikle de Boston şehrine yerleşmiş, burada yeni bir hayat kurarak Düzce ile olan bağlarını zamanla kaybetti.

 

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.