YENİDEN BAŞLARKEN VE ŞEHİR MERKEZLERİNDEKİ MUHTARLIKLAR MESELESİ
Doç.Dr. Fatih Özçelik YENİDEN BAŞLARKEN VE ŞEHİR MERKEZLERİNDEKİ MUHTARLIKLAR MESELESİ başlıklı köşe yazısını yayımladı.
Doç.Dr. Fatih Özçelik
-Bir süredir Düzce’nin geçmişine dair yazılar yazmaya ara vermiştik. Şimdi tekrar başlama vakti geldi. Ancak bu kez sadece tarihin tozlu sayfalarına değil, bugünün sosyal ve kültürel meselelerine de değineceğiz. Düzce’nin zengin tarihini keşfetmeye devam ederken, aynı zamanda hem şehrimizin hem ülkemizin güncel sorunlarını, kültürel gelişmelerini ve toplumsal dinamiklerini de ele alacağız. Düzce’nin derin tarihine dair bilgiler sunmaya devam ederken, aynı zamanda sosyal, güncel ve kültürel konulardan da bahsedeceğiz. Hem geçmişi hatırlayacağız hem de bugünün meselelerine ayna tutacağız. Zaman zaman şehrimizin kültürel mirasına odaklanacak, bazen de günlük hayatımızın getirdiği sosyal sorumlulukları tartışacağız. Yeni konseptimizin ilk yazısı da 19 Ekim tarihinin “Muhtarlar Günü” olması hasebiyle şehir merkezindeki muhtarlıklar meselesi olacaktır.
Türkiye'de yerel yönetimlerin bir parçası olan muhtarlık sistemi, Osmanlı'dan bu yana süregelen köklü bir gelenek. 19 Ekim tarihi de Türkiye'de Muhtarlar Günü olarak ilk kez 2015 yılında kutlanmaya başlandı. Bu tarih, Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile resmî olarak kabul edildi. Muhtarların yerel yönetimlerdeki önemine dikkat çekmek ve onların sorunlarını kamuoyu ile paylaşmak amacıyla bu özel gün belirlenmişti. Ancak, bu geleneğin şehir merkezlerinde işlevselliğini yitirdiği gün gibi ortada. Muhtarlıkların varlığı, köylerde ve daha az gelişmiş bölgelerde hala önemli bir yere sahip olabilir. Ancak şehir merkezlerindeki muhtarlıkların aynı düzeyde bir ihtiyaç olduğu söylenemez. Yani köylerde ya da kırsal kesimlerde belki bir ihtiyaç olabilir ama şehir merkezlerindeki muhtarlıklar artık bütçeye yük olmaktan başka bir işe yaramıyor.
Bir düşünün: Bugün bir ikametgâh belgesi almak ya da seçmen kağıdıyla ilgili bir işlem yapmak için muhtarlığa gitmeye gerek var mı? Cevap basit. Yok. Çünkü teknolojinin gelişmesiyle birlikte birçok kamu hizmeti dijital platformlara taşındı. İkametgâh belgesi veya seçmen kaydı gibi işlemler, eskiden muhtarlıklar tarafından sunulurken bugün bu hizmetlerin büyük bir kısmı e-devlet gibi dijital uygulamalar üzerinden yapılabiliyor. E-devlet sayesinde oturduğumuz yerden birçok işimizi halledebiliyoruz. Nüfus müdürlükleri, belediyeler, hatta valilikler varken, şehir merkezlerinde muhtarlıkların varlığı kamu kaynaklarının gereksiz yere harcanması anlamına geliyor.
Şehir merkezlerindeki muhtarlıkların işlevsizliği o kadar aşikâr ki, çoğu insan "Benim muhtarım kim?" diye düşündüğünde dahi cevabı bulamıyor. Zaten birçok muhtar, var olan az sayıdaki işlemi bile belediyelerin ve dijital platformların çok daha verimli şekilde yapabildiği bir dönemde neredeyse sembolik bir görevde bulunuyor. Bu sembolizmin maliyeti de ülke ekonomisine gereksiz yük.
Bir muhtarın ofisi, maaşı, personel giderleri ve çeşitli hizmetler için harcanan bütçe, kamu kaynaklarının israfı değil de nedir? Hele ki, ülkenin ekonomik sorunlarla boğuştuğu, tasarruf yapılması gereken bir dönemde bu lüksü sürdürmek mantıklı mı? Muhtarların bütçesi devlet kasasından karşılanıyor, yani aslında halkın vergileriyle. Ve karşılığında aldığımız hizmet, teknolojik altyapının sunduğu olanaklar karşısında neredeyse yok hükmünde.
Sonuç olarak, şehir merkezlerindeki muhtarlıklar, gereksiz bir maliyet yükü olarak karşımızda duruyor. Türkiye'nin dijitalleşen yapısında bu sistemin güncellenmesi gerektiği aşikâr. Bu konuda yapılacak reformlar, kamu kaynaklarının daha verimli kullanılmasına, bürokrasinin azalmasına ve devletin yükünün hafiflemesine katkı sağlayacaktır. Özetle: Şehir merkezlerinde muhtarlıklar artık tarihin tozlu raflarına kaldırılmalı.